31 Ağustos 2013 Cumartesi

Gogol'un izinde: Kitaplar böyle bir paragrafla karşılaşmak için okunmaz mı?









       Kendisinin bir kahraman olmadığı, erdemli ve mükemmel bir insan olmadığı belli. Peki, neyin nesi? Bir alçak mı? Alçak? İyi ama ille de böyle sert mi olmalı insanlara karşı yargılarımız? Hem bilinmiyor mu ki bizde artık alçaklar falan yok, yalnızca iyi niyetli, sevimli insanlar var; herkesin içinde aşağılanan, yüzlerine tükürülen insanlar bile iki üçten fazla değildir, ki şimdi artık onlar bile erdemden söz eder oldular. Galiba en doğrusu ona "efendi" ya da "sahip" demek.Çünkü bütün suç sahiplenmede.Temiz bulunmayan işler hep sahip olma arzusundan kaynaklanıyor.Öte yandan böyle bir kişiliğin itici bir yanının olduğu da doğru. Hayatın içinde böyle biriyle karşılaşan okur, onunla tuz ekmek paylaşır, hatta hoşça zaman bile geçirir; ama aynı tip, bir romanın kahramanı olarak bir kitapta karşısına çıktığında ona yan gözle ve kuşkuyla bakar. Aklı başında bir insan kimseden nefret etmez, bunun yerine karşısındakini dikkatle inceler, tüm varlığını derinlemesine kavramaya çalışır. İnsanda her şey öyle büyük bir hızla değişir, dönüşür ki ne olduğunu anlamadan bir bakar, karşı konulmaz biçimde bütün yaşam özsuyunu emen bir kurt büyüyüvermiş içinde. Ve pek çok kez yalnızca büyük tutkular değil, değersiz, önemsiz şeylere karşı duyulan istekler bile, büyük utkular için doğmuş bir insanda büyüyüp dal budak salarak ona en yüce ,en kutsal yükümlülüklerini unutturacak bir güce ulaşabilir. Denizde kum, insanoğlunda tutku! Üstelik hiçbiri birbirine benzemez! İyisi kötüsü, sıradanı soylusu, başlangıçta hepsi insana boyun eğer gibidir, ama sonra zorbaca ona boyun eğdirir, onun hâkimi olurlar.Bunca tutkudan kendine en iyilerini seçebilmiş olanlara ne mutlu! Esenliği, gönenci her an daha da büyüyen ve ruhlarının engin cennetinin derinliklerinde yaşayan insanlardır bunlar. Ama öyle tutkular vardır ki insan onları kendisi seçmez. Doğarken onlarla doğar ve onlardan kurtulma gücüne sahip değildir. Üstün birtakım güçlerin yönettiği bu tutkular ölene dek insana rahat yüzü göstermez. İster karanlıklara bürünmüş olarak , isterse dünyaya sevinçler getiren  göz kamaştırıcı bir ışık şeklinde görünsünler, her iki durumda da insanın mahiyetini bilemediği esenlikli bir yaşam alanı gerçekleştirmek için vardırlar.



Nikolay Vasilyeviç Gogol
Ölü Canlar
 syf -295-296

29 Ağustos 2013 Perşembe

Mükemmelin izinde: Bir Şair, Bir Şiir; Edip CANSEVER : Gelmiş Bulundum



Ben mişim -neymiş?- su sesiymiş
Oymuş -cam kırıkları gibi gövdemi yakan-
Yanağında sardunya kokusuyla yazdan
Kimmiş o gelen ya giden kimmiş
Bir yabancı mı, yoksa bir ermiş
Değilmiş, bir çağrı bile yokmuş uzaktan.

Güneş mi batarmış bir özel ismi bitirir gibi
Yanmış bir ağacın yaprakları mıymış kımıldayan
Ne kalmış bir önceden ya da bir sonradan
Kim koparmış dalından bu yabani incirleri
Ya kimmiş kıyıya çeken hayalet gemileri
Ne yazılmış nereye bu garip kargaşadan.

Yıldızlar, büyülü ülke, adımı unutturan
Bir kaya, bir ot, bir akarsu
Hangi yaz şarkıcılarının ürpertili korosu
Ki bütün ölüleri sığa çıkaran
Ve kenti bir ölüm derinliğine salan
Yani bir gül solarken bir gülün açma korkusu.

Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Fotoğraflar: Dünyanın En Hüzünlü Gözleri ve Bombanın Babası







New jersey, Princeton, Mayıs 1947.
Fotoğrafçı Philippe Halsman ona sorar;
- Siz barışın sağlanacağına inanıyor musunuz?
Ve makinenin deklanşöründen klik sesi geldiği sırada Albert Einstein şöyle der ya da mırıldanır:
-Hayır
Birçok insan Einstein'ın Nobel ödülünü Görelilik Kuramı'yla aldığını, o meşhur cümleyi, "her şey görelidir," söylediğini ve atom bombasının mucidi olduğunu sanır.
   
    Oysaki gerçek, Nobel'in ona Görelilik Kuramı nedeniyle verilmediği ve o cümleyi hiçbir zaman söylemediğidir. O keşfettiklerini hiç keşfetmemiş olsaydı, Hiroşima ve Nagazaki gibi şeylerin yaşanması  belki mümkün olmazdı ama netice itibarıyla bombayı icat eden o değildir.
    Ve o çok iyi biliyordu ki, yaşamı güzelleştirmek için doğmuş olan buluşları o yaşamı yok etmekte kullanılmıştı.


 Robert  Oppenheimer


İlk atom bombası New Mexico Çölü'nde denendi. Gökyüzü alev aldı ve deneyleri yönetmiş olan Robert Oppenheimer iyi bir iş başarmış olmaktan ötürü gurur duydu.
    Ama Hiroşima ve Nagazaki'deki patlamalardan üç ay sonra Başkan Truman'a şöyle dedi.
-Ellerimin kana bulandığını hissediyorum.
Bunun üzerine Truman, Dışişleri Bakanı'na şöyle dedi:
-Bu orospu çocuğunu bir daha ofisimde görmek istemiyorum.

   Harry S. Truman





Eduardo Galeano - Aynalar


27 Ağustos 2013 Salı

Franz Kafka! Anlatılamayanı Anlatan Adam




Bir kız sevmiştim  o da beni sevmişti ama ondan ayrılmak zorundaydım.

Neden?

Bilmiyorum. Etrafına silahlı adamlar toplanmış gibiydi, sanki ellerindeki kargıları bana doğru uzatmışlardı. Yanına yaklaşmaya niyetlendiğim anda kargıların uçlarına çarpıyor, her yanımı yaralıyor, hemen geri çekilmek zorunda kalıyordum. Neler çektim neler. Kızın bunda suçu yok muydu?
Sanmam, hatta olmadığına eminim. Yukarıda yaptığım benzetmede eksik bir yer var, onu tamamlayayım; Benim etrafıma da silahlı adamlar toplanmıştı ama kargılarını içe, yani bana doğru çevirerek tutuyorlardı. Kıza yaklaşmaya çalıştığım anda kendi adamlarımın kargıları bana engel oluyor, kargıları aşıp geçemiyordum bir türlü. Belki kızın etrafındaki adamlara dek ilerleyememiş bile olabilirim. Oraya dek ilerlesem de, bunu ancak kendi etrafımdaki adamların kargılarından dolayı kan içinde kalarak ve aklım başımdan giderek yapabilmişimdir.

Pekiyi, kız tek başına  mı kaldı?

Hayır, hemen bir başkası yanaştı kıza, üstelik pek kolayca, hiç zorlanmadan. Ben verdiğim uğraştan dolayı yorgundum, olup bitenlere çaresiz seyirci kaldım, neredeyse sadece havadan ibarettim ve bu hava içinde onların yavaşça yaklaşan yüzlerinin ilk öpücükle birleştiğini görebildim.


Franz Kafka - Kovalı Süvari

25 Ağustos 2013 Pazar

Karamsar mı? Gerçekçi mi? Arthur Schopenhauer ve Kirpileri

   
   
                               
   Soğuk bir kış sabahı çok sayıda kirpi donmamak için hep birlikte ısınmak üzere bir araya toplanır. Ama kısa süre sonra oklarının birbirleri üzerindeki etkilerini görüp yeniden ayrılırlar. Isınma gereksinimi onları bir kez daha bir araya getirdiğinde okları yine kendilerine engel olur ve iyi kötü arasında gidip gelirler, ta ki birbirlerine katlanabilecekleri uygun mesafeyi bulana kadar. Bunun gibi insanların hayatlarının boşluğundan ve tekdüzeliğinden kaynaklanan toplum gereksinimi onları bir araya getirir, ama nahoş ve tiksinti verici özellikleri onları bir kez daha birbirinden ayırır.  Fakat iç ısısı yeterince fazla olanlar sıkıntı ve kızgınlık yaratmamak veya hissetmemek için toplumdan kaçacaktır.
Arthur Schopenhauer

Arthur Schopenhauer: Birileri büyük aşklar nefretle başlar mı demişti?



  Yani iki kişi arasında mizaç, kişilik, düşünme tarzı ve zihni yeterlilik bakımından uygunluğun bulunmadığı, bilakis bunlardan ötürü birbirlerine karşı bir tiksintinin, hatta düşmanlığın bahis konusu olduğu durumda, bir aşkın doğması da pekala mümkündür. Böyle bir aşk, onları her şeye karşı körleştirir ve eğer bir evlilikle neticelenirse bu ziyadesiyle mutsuz bir evlilik olur.

Aşkın Metafiziği - Arthur Schopenhauer

Eduardo GALEANO :Teknolojik Devrimin Kısa Hikayesi




Büyüyün ve çoğalın dedik, makineler de büyüyüp çoğaldılar.
Bizim için çalışacaklarına söz vermiştiler.
Şimdi biz onlar için çalışıyoruz.
Gıda miktarını arttırsınlar diye icat ettiğimiz makineler açlığı çoğaltıyorlar.
Kendimizi savunmak için icat ettiğimiz makineler bizi öldürüyorlar.
Hareket etmek için icat ettiğimiz otomobiller bizi hareketsiz hale getiriyorlar.
Buluşmak için icat ettiğimiz şehirler bizi yalnızlaştırıyorlar.
İletişim kurmak için icat ettiğimiz önde büyük iletişim araçları,
ne bizi dinliyor ne de bizi görüyorlar.
Biz makinelerimizin makineleriyiz.
Onlar masum olduklarını iddia ediyorlar.
 Ve bunda haklılar.


Eduardo Galeano -Aynalar

24 Ağustos 2013 Cumartesi

Necip Fazıl Kısakürek, Anwari Soheili ve Hiçlik

   
      Bize 10 dakika sonra öleceğimizi söyleseler ne yaparız? Dünya ile en küçük alâkamız kalabilir mi? Susuzluktan dilimiz kurumuş olsa böyle bir ihtiyacı düşünebilir miyiz? Dünya o anda bütün nimetleriyle başımıza yağsa dönüp bakabilir miyiz?
 Peki; 10 dakika yerine 10 veya 100 yıl olmuş, farkı ne? Hiç’in milyon veya milyara darbı, hiç’i büyütmeye çalışmaktan başka neye yarar?
Necip Fazıl Kısakürek - Mümin -Kafir
Bir dünya malı elinden gittiyse,
Üzülme buna, hiçtir o;
Ve bir dünya malı geçtiyse eline,
Sevinme buna, hiçtir o.
Önünden geçer acılar ve zevkler
 Geç dünyanın önünden, hiçtir o.


Anwari Soheili


Dostoyevski'den Evlilik tavsiyesi alır mıydınız?




     Birde şu var, karı koca arasında geçenleri, nasıl seviştiklerini kimse bilmemeli, hiç kimse! Geçinemedikleri zaman öz annelerini bile karıştırmamalılar aralarına. Kimseden hakemlik etmesini istememeliler. Her sorunu kendilerini hakem kabul ederek çözümlemelidirler. Aşkın kutsal bir giz olduğu bilinmelidir. Eşler arasında geçenler tüm yabancı gözlerden saklanmalıdır. Bu onun kutsallığını ve gizemini bir kat daha artırır. Zevkini de çoğaltır. Birbirlerini daha çok sayarlar. Saygı ise evlilikte birçok şeyin temelidir.

Dostoyevski - Yeraltından Notlar

Büyüklüğü Ressamlığında Değil Kendisinde: Vincent Van Gogh

 
 
 
Yaşam cici çocuk masallarındaki ya da orta halli papazların bildik vaazlarındaki kadar basit ve karmaşıklıktan uzak olsaydı, başarıya ulaşmak pek kolay olurdu. Oysa gerçeklik bambaşka, her şey sonsuz derecede karmaşık ve doğa da siyah ile beyaz nasıl kesinlikle birbirinden ayrı değilse, yaşamda da doğru ile yanlış kolayca seçilebilecek gibi uzak değil birbirinden. Kapkara siyahın içine düşmemeli insan, bilinçli kötülük demek çünkü bu..Aynı şekilde, yeni badanalanmış bir duvarın bembeyazından da kaçınmak gerek, çünkü bu da iki yüzlülük ve sonsuz kendini beğenmişlik demek. Aklın yolunu, özellikle de vicdan yolunu - aklın en yüksek, en yüce aşaması olan vicdanın yolunu - cesaretle izlemeye çalışan, dürüst olmak için elinden geleni yapan kişi, sanırım hiçbir zaman yolunu toptan şaşıramaz - bir sürü yanılgıya düşecek, engellerle karşılaşacak, kusursuzluğa erişemeyecek olsa da...
Tanrı Tanrı her şeyden yücedir denizleri o yaratmıştır, yeryüzünü ve gökyüzünü, yıldızları ve güneşi ve aydedeyi o yaratmıştır.O her şeyi yapabilir her şeyi, her şeyi Hayır. Her şeye kadir değildir, yapamayacağı bir şey var. Her şeye kadir olanın yapamayacağı şey ne?
Her şeye kadir olan Tanrı bir günahkarı terkedemez..

Seçkinliğe pek meraklı olan kimi kişiler, gerçekten seçkin olanı her zaman ayırdedebilirler mi dersin? Hey tanrım, çoğu kez göklerde ya da yerin dibinde ararlar da, yanı başlarında olanı görmezler; ben bile ara sıra yapmışımdır bu yanlışı.
İçimizden geçen düşünceler dışardan görünüyor mu ki? İnsanın ruhunda koca bir ateş yanıyor olabilir, ama hiçbir zaman kendi kendisini ısıtamaz onunla; gelip geçenlerse yalnızca bacadan çıkan cılız dumanı görürler ve yollarına devam ederler. Şimdi bak, yapılması gereken şu: İçindeki o ateşi körüklemeli kişi, kendi kendine yeterli olmalı, büyük bir sabırsızlıkla, ama yine de sabırla birinin gelip o ateşin yanına oturacağı -belki de hep orada kalmak üzere- saati beklemeli. Tanrı'ya inanan kişi, önünde sonunda, ergeç gelecek olan o saati beklemesini bilmeli.
Gerçekten sevilmeye değer şeyleri sadakatle sevmeyi sürdürebilirse kişi, sevgisini anlamsız, değersiz, önemsiz şeylere ziyan etmezse, zamanla daha çok ışığa kavuşacak, güçlenecektir.
Herhangi bir kadın, hangi yaşta olursa olsun, sevdiği ve iyi yürekli olduğu takdirde, erkeğe bir anın sonsuzluğunu değil ama, sonsuzluktan bir an verebilir.
 

 Vincent Van Gogh - Theo'ya Mektuplar
 
 
 

Bir Yazar, Bir Kitap, Bir Paragraf 2


 
 
Bir milyondan fazla yüksekokul öğrencimiz var, eğittiğimiz yalan; yüzbinlerce camimiz var, Müslüman olduğumuz yalan; milyarlarca liralık matbaalarımız var, gazeteciliğimiz yalan; hükümetimiz var, iktidar olduğu yalan; Türkçe konuşuruz,birbirimizi anladığımız yalan; metrelik cetvelimiz var, yüz santim olduğu yalan; kilogram kullanırız, bin gramı doğru tartabildiğimiz yalan; dünyanın en eski uluslarındanız,tarihimiz yalan; NATO'nun en büyüğü ordumuz var, ülkemizi savunabileceğimiz yalan; Cumhuriyetiz, demokrat olduğumuz yalan; konukseverliğimiz ünlüdür,birbirimizi sevdiğimiz yalan... daha sayayım mı?

Alev ALATLI -Viva La Muerte

Bir Yazar, Bir Kitap, Bir Paragraf

   
  Zeka,cesaret ve iyi niyetin birleştiği noktaya erişmek istiyorum. Bir şeyden korkacaksam parasızlıktan değil, kendi gerçeğimi bulamamaktan korkmak istiyorum. Parça başı doğrularla avunmak yerine, bütünü kucaklamak istiyorum. Ağzımdan çıkan her sözün, her kelimenin doğru olmasını istiyorum .
Ayağı yere basmayan bir malumat istifçisi, bir akademisyen olmak istemiyorum. Kişiliğimin temelini içtenlik oluştursun istiyorum. Gevezelik etmektense yapmayı, yaptığımla söylediğimin bir olmasını istiyorum. Kusuru başkasında aramaktansa, kendimde aramayı istiyorum. Eğer bir şeyden sıkılacaksam, ünlü olmamaktan değil, yeteneksiz olmaktan sıkılmak istiyorum. Ölümümden sonra adımın anılmayacagını bilmek hoşuma gitmiyor. Alçak gönüllü ama yapıcı olmak istiyorum. Az ve öz konuşmak istiyorum. En zorlu kazanımlarımın tanıksız kalmasına üzülmemek istiyorum. Davranışlarım tüm ulusların gelecek kusaklarına örnek olacakmışcasına yaşamak, ağzımdan çıkacak her kelime dünyayı etkileyecekmişcesine özenle konuşmak istiyorum. Bana yapılmasını istemediğimi başkasına yapmak istemiyorum. Ama karşılık istiyorum.Kötülüğü iyilikle karşılamak istemiyorum, çünkü o zaman iyiye vereceğim şey kalmıyor.İyiliği iyilik, kötülüğü adalet karşılasın istiyorum. Bayağılığı değil, yüceliği ululamak istiyorum. İçimden herkese gönül gönül duygudaşlık aksın istiyorum. Benden üstün olanları kıskanmamak, onlarla eşitlenmek için gayret göstermek istiyorum. Alçaklarla karşılaşınca da yine dönüp kendime bakmak istiyorum, çünkü biliyorum ki türdaşlarımızla paylaşmadığımız niteliğimiz yoktur, iftiradan uzak durmak, bu söylediğimin doğru olduğunu sahiden biliyor muyum diye kendime hiç durmaksızın sormak istiyorum. Herkese karşı nazik olmak, herkesin hatırını saymak, sadık ama kimsenin yardakçısı olmamak istiyorum. Hepsinden öte hayatın her anını ciddiyetle, saygıyla karşılamak istiyorum.
 Görüyor musun tum bunlardan ne kadar uzağım! Henüz ne kadar çiğ, ne kadar hamım! Bana zaman tanı! Zaman tanı adam olayım!

Alev ALATLI -Viva La Muerte