28 Kasım 2013 Perşembe

Seni tanıyorum!





"Ormanda yolunu yitirmiş çocuklar gibi terk edilmişlik içerisindeyiz. Önümde durup bana baktığında, ne sen benim içimdeki acıları anlayabiliyorsun, ne de ben seninkileri. Ve senin önünde kendimi yere atsam, ağlasam ve anlatsam bile, biri sana cehennemi sıcak ve korkunçtur diye anlattığında cehennem hakkında ne bilebilirsen, benim hakkımda da ancak o kadarını bilebilirsin…"

"1903 tarihli bir mektuptan"


Franz KAFKA
Dava
syf-15
Can Yayınları

25 Kasım 2013 Pazartesi

Sen hiç istemedin ki dostum





  İsteseydin eğer, olmak istediğin, olmasını istediğin olurdu. Olmadığına göre sen henüz istememişsin demektir.
İsteseydin eğer, isteğinin şiddetinden, istemenin muhabbetinden yer yarılır, gök parçalanır, ma'dum mevcuda, adem vücûd'a inkilâb ederdi. İsteseydin eğer, günahların yok olurdu. İsteseydin eğer,bir kere isteseydin, evet bir kez gerçekten isteseydin olan olurdu... olacak olan olurdu. İsteseydin olmaz bile olurdu...

Sen hiç istemedin ki dostum! İstemek nedir bilmedin ki! Hiç tutulmadın sen! Tutkuların için ölmedin ki! İsteseydin ölürdün, ölseydin olurdun! Sen hiç olmadın ki! Evet, olmadın, çünkü sen hiç ölmedin! Ölecek kadar istemedin, ölümün pahasına istemedin, ölümüne istemedin! İsteseydin ölürdün, ölseydin olurdun. Oysa ne öldün, ne oldun. Çünkü sen istemedi; isteğini, istediğini aslında dile bile getirmedin. Öyle ya, bir kere dile getirseydin, olurdun. Bir kez adam gibi aklından geçirseydin hemen orada olmuş ve ölmüş idin.

Sen hiç istemedin ki dostum! İstemesini bilmedin. İstemek nedir bilmedin. Çünkü sen ol deyince olduranı hiç tanımadın.





Dücane Cündioğlu
Göz İzi
Syf-57
Kapı Yayınları

21 Kasım 2013 Perşembe

Bazen düşünceler sözcüklere dönüşemedikleri için acıtırlar!

...Bu işkencenin ötesinde, her güçsüzlük, onun çocuksu, budala yüzünü aşka teslim ediyor, oysa pek buyurgan olmayan bir yürek bile bu zoraki ve şaşkın saçmalığa kafa tutardı. Evet, söylenmesi gereken şuydu: "Seni seviyorum - ama ben hiçbir şey değilim, ya da pek az bir şeyim, ve tüm aşkına rağmen beni gerçekten kabullenemezsin. Sen, ruhunun derinlerinde, benliğinin kökeninde, çok şey istiyorsun, ama ne her şeyim var, ne de ben her şeyim. Aşka layık olmayan bir yaradılışım olduğu için, şansım arzumdan daha az olduğu için ve ulaşabileceğimden daha fazla sevdiğim için beni affet. Beni affet ve artık beni aşağılama. Artık benim için aşk hissetmediğin zaman, adil olacaksın. İşte o an, benim cehennemimi hissedeceksin, işte o zaman beni; bana asla yetmeyecek olan, ama aşkı bir kez daha kabul etmek için acı içinde yaşama katacağım, bizi aşan bir aşkla seveceksin." Söylenmesi gereken buydu, evet, ama zorluk başlıyordu. Kadın orada değildi, günler avaz avaza ilerliyordu, her gece bir yara açıyordu.



Albert Camus 

Defterler 2
Syf- 280
İthaki Yayınları

17 Kasım 2013 Pazar

Aşk için önsöz




Beni üzme
Kendini de benimle üzme
Sözümüzü üşütme
Fazla açılma benden
Çok açılma bana da
Kendine de fazla açılıp da
İçine düşme
Geçmişe gül gönder
Unutma

Anılar da su ister 
Anılara iyi bak
Bana bak
Beni tut
Bana tutun
Beni orda burda
Beni şunda bunda
Unutma 

Bak


Haydar Egülen
Aşk Şiirleri Antolojisi
Syf-19
Kırmızıkedi Yayınevi


15 Kasım 2013 Cuma

İçimizdeki Şeytan


İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiilerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakiklatleri görmekten kaçmak itiyadı var...Hiçbir şey üzerinde düşünmeye hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle kullanmaya luzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.

Sabahattin Ali
İçimizdeki Şeytan
Syf -249-250

10 Kasım 2013 Pazar

Size fena şeyler söyleyebilir miyim?



“Size fena şeyler söyleyebilir miyim?.. Sizi sevdiğimi, deli gibi, ölecek gibi sevdiğimi söylemek fena bir şey mi? Şaşırmayın...İhtimal kulaklarınız böyle sözlere alışık değil... Fakat yalnız kulaklarınız… Kendinize itiraf etmeseniz bile, ruhunuzun bu sözlerime yabancı olmadığını tasdik edeceksiniz… Bakın, bağırmıyorsunuz… Yanımdan kaçmıyorsunuz… Yüzünüz nefret ifade etmiyor… Beni anlıyorsunuz!.. Sonuna kadar, en küçük noktasına, en gizli köşesine kadar ruhumu görüyorsunuz ve bunlar size yabancı gelmiyor… değil mi? Sizden cevap istediğim yok… Beni sadece dinlemenizi istiyorum. Daha dün gördüğünüz ve toptan iki saat bile konuşmadığınız bir insanı dinlemenizi isterken ne yaptığımın farkındayım… Fakat bir ses bana mütemadiyen doğru yaptığımı fısıldıyor. Hayatımda hiçbir zaman bu kadar açık olmamıştım. Buna cesaret edememiştim. Halbuki şimdi bütün mevcudiyetimi gözlerimi kapatarak size teslim edecek kadar büyük bir emniyet duyuyorum ve alay edeceğinizden, reddeceğinizden korkmadan konuşuyorum. Bu emniyet, bu kanaat bana sizi ilk gördüğüm andan itibaren geldi. Demin ne demiştim: Vapurda yanınıza gelirken orada teyzemin oturduğunun farkında bile değildim. Sizi görmüş, sonra başka hiçbir şey görmez olmuştum. Sizi tanımıyordum, buna rağmen büyük bir emniyetle o kalabalığın içinde yanınıza kadar geldim. Size hitap etmek üzereydim, teyzem söze karıştı. Bunları anlatmaya bile lüzum yok. Zaten anlatmak istediğim bir şey var, bin bir şekle sokup anlatmak arzusuyla yandığım bir tek şey: O da sizi sevdiğim. Bunun dünyanın teşekkülünden beri kaç milyar defa tekrar edildiğini unutmuyorum, fakat siz söyleyin, canlılığından bir şey kaybetmiş mi? Kainatta hiçbir mevcudun olamayacağı kadar taze ve olgun değil mi?.. Bu öyle bir kelime ki, doğuyor ve doğuşuyla beraber kemali de içinde getiriyor. Sizi seviyorum... Başka ne söyleyeyim? Siz de cevap vermeye kalkmayın. Bir insanın bütün varlığı ile karmakarışık ruhu, esrarı çözülmemiş vücudu, arzuları, itiyatları, ihtirasları, hülasa her şeyi ile size teslim olması, size iltihak etmesi (katılması) ne muazzam bir şeydir! Bunu tamamıyla anladığınızı biliyorum. Bunun karşısında lakayt kalamayacağınızı da biliyorum. Hiçbir insan seven bir insanın karşısında alakasız olamaz. Dünyanın bu en harikulade hadisesi karşısında kimse hareket ihtiyarına (davranış özgürlüğüne) malik değildir. Buna hakkı yoktur. Nasıl muhtaç olduğumuz havayı istemem demeye, mekan içinde bir yer işgal etmekten vazgeçmeye kuvvetimiz yoksa, bize verilen bir aşkı almamaya da iktidarımız yoktur.Sizi seviyorum...Hem nasıl seviyorum yarabbi.. Şu anda bir tarafımı kesseniz acı duymam. Sizin için herhangi bir şeyi yapmak istediğim zaman beni durduracak kuvvet tasavvur etmiyorum. Ölüm bile buna muktedir değildir. Bakın, etrafımızdan bir sürü insanlar geçiyor, birçoğu dönüp dönüp bize bakıyorlar, daha doğrusu bana bakıyorlar. Hangisini isterseniz yakalar ve öldürürüm. O buna karşı koymak istese bile, bunun bir aşk için lüzumlu olduğunu öğrenince gevşeyecek, mukavemeti kırılacaktır. Bakın, nasıl siz de aynı benim gibi sarsılıyorsunuz. Hayatınızda böyle bir şeyin ilk defa olduğu muhakkak, söyleyin bana, içinizde hiç yabancılık var mı? Bütün bunlar sizin için malum şeyler değil miymiş? Yalnız bu anda kafanızda bir örtü açılıyor ve ruhunuzun en zengin tarafları önünüze seriliyor. Hiç yanılmadan biliyorum ki, siz de benim gibi şu anda bozuk kaldırımlar üzerinde yürümekte değilsiniz. Siz de vücudunuzun elli veya altmış kilo ağırlığından kurtularak ilerliyorsunuz... Bakın, Beyazıt’a gelmişiz... Nasıl? Ne kadar zamanda? Bunları bilmiyoruz. Zamanın olduğu yerde kaldığını ve bizi huşu içinde dinlediğini fark etmiyor musunuz?.. Elinizi bana verin... Nabzınız benimki kadar, belki daha hızlı atıyor. Bileğinizin terleri elimi yakıyor. Güzel göğsünüzün altındaki mini mini kalbinizi görüyorum. Şu anda yok oluversek herhangi bir teessür duyar mısınız? Hayattan ayrılmayı istemeyiz, çünkü tatmin edilmemiş birçok arzularımız vardır. Fakat şu anda hiçbir istek bizi bir yere bağlamıyor. Ruhlarımızın dopdolu olduğunu hissetmiyor musunuz?.. Bileğiniz insanı çıldırtan bir teslimiyetle parmaklarımın arasında duruyor. Bütün ince dallardaki yapraklar gibi titriyor. Bana bu anı yaşattığınız için size minnettarım. Hayata, tesadüfe, beni dünyaya getirenlere, herkese, her şeye minnettarım. Artık evinize geldik. Ben girmeyeceğim. Sizi tekrar görünceye kadar bu anları kafamda yaşatmaya çalışacağım. Ne yapacağımı bilmiyorum. Belki şehrin dışına çıkarak sabaha kadar koşar ve şafakla beraber buraya gelirim, belki de burada, duvarın dibinde oturur ve sizden etrafa yayılan havayı yakından koklamak isterim.Bana hiçbir şey söylemeden içeri girin.Sizin yanınızda bulunduğum her dakika beni baş döndürücü bir süratle daha büyük bir saadete doğru götürüyor...Artık korkuyorum. Saadetin bizi korkutacak kadar çok ve kesif olması nedir bilir misiniz? Şimdi şuracığa düşmekten korkuyorum. İçimde biriken hislerin birdenbire patlayarak beni zerreler halinde dağıtacağından korkuyorum. Allahaısmarladık. Yarın sabah sizi tekrar gelip alacağım... Allahaısmarladık..."

Sabahattin Ali
İçimizdeki Şeytan
Syf - 80-81-82

4 Kasım 2013 Pazartesi

Mutlu Olma Sanatı






Bundan çok zaman önce(!) mutsuz bir kral varmış.Ne yapsa, ne etse mutlu olamıyormuş. Derken ülkenin en bilge kişisini huzura çağırtıp mutluluğun formülünü sormuş. Bilge " Kral Hazretleri! Mutsuzluktan kurtulmanın biricik yolu mutlu bir adamın gömleğini giymektir" demiş. Bunun üzerine ülkenin dört bir yanına adamlar gönderilmiş. Adamlar aramışlar, taramışlar fakat mutlu birine rastlamamışlar. Kimileri karısından, kimileri soğuktan, kimileri de yoksulluktan yakınıyormuş. Saraya dönmeye karar vermişler. O esnada bir evin önünden geçiyorlarmış. İçeriden birinin şöyle bir duada bulunduğunu duymuşlar: "Ne istedimse verdin. Ben mutlu olmayayım da  kim mutlu olsun." Bunun üzerine içeriye baktıklarında görmüşler ki adamın sırtında bir gömlek bile yok!
EY DOST! Sen de mutluluk gömleğinin nerede olduğunu soruyorsun öyle değil mi? Belki de çıplak adamın sırtındadır. Kim bilir?


Alain Chartier
Mutlu Olma Sanatı
Arka Kapak

2 Kasım 2013 Cumartesi

Kafka ile Konuşmalar







"İyileşecek, sapasağlam döneceksiniz. Gelecek, her şeyi düzeltecek. Her şey değişecek."
Kafka gülümseyerek, sağ elinin işaret parmağını göğsüne koydu.
"Gelecek burda zaten, içimde. Değişme, gizli yaraların açığa çıkması olacak yalnız."
Sabırsızlandım.
"İyileşmeye inanmıyorsanız, sağlık yurduna ne diye gidiyorsunuz?"
Kafka, yazı masasının üstüne eğildi.
"Her sanık, yargının ertelenmesi için çabalar."





Gustav Janouch 

Kafka İle Konuşmalar
syf-77-78
İz Yayıncılık