20 Temmuz 2017 Perşembe

Solgun Resmine Bakınca





gözlerin üstüme eğilince denizler taşabilir
sesinle batık gemiler çekilir kıyılarıma
yolumu yitiririm saçlarının gizli karanlığında
ruhum tutuşur sana dokunur dokunmaz
avcı mıyım ceylan mı koşarken ormanında

nasıl şaşırıyorum solgun resmine bakınca

gözlerin neden öyle telaşlı bilmiyorum
resimden kaçırılmış çocuk gibi büyük
ve öyle kederli ki usulca baktığımda
ya benim üşüyen kalbim ki görünmüyor
ya bir serçenin yüreği avuçlarımda

gözlerim yanıyor solgun resmine bakınca

bu rüzgâr sesini alıp götürebilir
hoyratça saçlarını çözer yeni aşklara
tutamam yüreğini alıp başını gider
bir bir çocuklar ölür dokunduğun geceler
üstüne eski sözler yağmur olup yağınca

çok üzülüyorum solgun resmine bakınca…


Haydar Ergülen
Aşk şiirleri Antolojisi
Syf.- 141
Kırmızıkedi Yayınevi
Foto: Frantz filminden

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Sis



- Evet, kuşkulanmak düşünmektir.
- Düşünmek de kuşkulanmaktır, kuşkulanmaktan başka şey değildir. İnsan kuşkulanmadan inanabilir, bilebilir, düşleyebilir; ne inanç, ne bilgi, ne de imgelem için kuşku gerekmez, hatta kuşku bunları yok eder, ama kuşkulanmadan düşünmek olanaksızdır. İnancı, bilgiyi ve statik, dingin, ölü olan her şeyi dinamik, tedirgin ve dipdiri düşünceye dönüştüren kuşkudur. (*)

....Orfeo! Biz insanlar, köpekler ve kediler ve atlar ve öküzler ve koyunlar ve her tür hayvan, özellikle evcil hayvanlar oldukları için mi insanız. İnsan, yaşam hayvanlığının yükünü yükleyeceği hayvanlar olmasaydı, insanlığına ulaşabilir miydi? İnsan, atı ehlileştirmemiş olsaydı, soyumuzun yarısı öteki yarısını sırtında taşımayacak mıydı? Evet, uygarlığı size borçluyuz. Ve de kadınlara. Ama belki kadın da başka bir ehlileştirilmiş hayvan değil mi? Kadınlar olmasaydı erkekler, erkek olurlar mıydı? (**)

Yalan söylemekten ve kendimizi önemsemekten başka bir şey yapmıyoruz. Söz, bütün duygularımızı ve izinlerimizi abartmak için...hatta bunlara inanmak için yaratıldı. Söz, öpücük ve kucaklama gibi, her türlü uzlaşmalı anlatım türü... Her birimiz yalnızca rolümüzü oynamaktan başka bir şey yapmıyoruz. Hepimiz roman kişisiyiz, hepimiz maskeyiz, hepimiz komedyeniz! Hiç kimse söylediğinden ve açıklamasından ne acı çekiyor, ne mutlu oluyor ve belki zevk aldığını ve acı çektiğini sanıyor; aksi halde yaşamak olanaksız olurdu. Aslında öylesine dinginiz ki!...(***)

İnsan tek başına kalınca ve gözlerini geleceğe kapayınca, sonsuzluğun o korkunç uçurumu ortaya çıkıyor. Sonsuzluk gelecek değil. Biz ölünce, ölüm bize çevremizde yarım daire çizdirtiyor, o zaman geriye, geçmişe, geçip bitmiş olana doğru yürümeye başlıyoruz. Ve böylece yazgımızın yumağını çöze çöze, bize hazırladığı bir sonsuzluk asla var olmadığı için, hiç ulaşamadan hiçliğe doğru yürüyerek gidiyor, gidiyoruz. (****)



Miguel De Unamuno
Sis
Syf.- (*166), (**181), (***112-113), (****38)
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

5 Temmuz 2017 Çarşamba

Zamane





Üst-sistemler gibi bireyler de kestirilemezliğe tahammül edemezler ve hayatlarını belirli formatlara sokarak aynılığın güvenliğini arama çabasındadırlar.Kendilerine yabancılaşma pahasına da olsa. Oysa insanın tek gerçeği o anda yaşadıkları ve bir an sonra yaşamak üzere olduklarıdır. Keşke şimdinin yaşanmakta olması, geçmiş ve onun şartlanmalarından tümüyle özgür olabilseydi! Çünkü geçmiş yeniyi anlamamızı engeller. Şimdi bağımsız bir andır ve aslında insanın tek rehberidir, ama çoğumuz buna izin vermiyoruz. Çünkü şimdinin otantik yaşantısı genellikle şartlanmalarımızla çeliştiğinden, insana ürkütücü gelir. Şimdinin zengin yaşantıları tehdit olarak algılandığından, geçmiş ya da gelecek şimdiye davet edilir. Bir şeyler sürekli düzene konmaya çabalanır, çevreden şikayet edilir ve böylece çerçöple doldurulan şimdi geçiştirilir. İktidar ve para tutkusu üzerine kurulu üst-sistemlerin tutsağı olduğumuz görmezden gelinerek, gerçek, hangi konumda ve biçimde olursa olsun otorite imgelerinde aranır. (*)

Regresyona eşlik eden bir başka olgu da birilerini yüceltme ihtiyacıdır, çoğu zaman körü körüne. Bu ihtiyacın temelinde genellikle narsistik görkem yansıtılması bulunur. Yani kişi kendisinde olduğuna inandığı ya da sahip olmayı arzu ettiği görkemi yücelttiği insanın şahsında yaşar...(**)

Dünya karmaşıklaştıkça mitolojik fanatizmin de artmakta olması anlaşılabilir bir olgu. Ülkemizde ise yaratılan mitoslara ya şuursuzca tapılıyor ya da nefrete varan duygular yansıtılıyor. Bir olgunun bize siyah ve beyaz gelen yanlarını birlikte içerebileceği duyusundan bu denli uzaklaşmamızın gerisinde, yeterince olgunlaşamamış olma ya da çocukluğun bazı dönemlerine gerilemiş olma  olgusu bulunur... (***)

Bireyler nasıl kişisel tarihlerini kabullenmedikçe huzur bulamıyorlarsa, toplumlar da ortaklaşa mutabık olabildikleri bir tarihi paylaşmadıkça kargaşadan arınamayabilirler... (****)


Bana göre hayat sınırsız bir oyunlar dizisi ve bu oyunların hepsini oynayacak zamanımız yok. Onu değerli kılan da bu.
Son bir söz.
Kendini tanımak 'dıştan içe' sessiz bir yolculuktur, anlatılması ve paylaşılması zor, bazen sadece kokusu alınabilir. Akmakta olan bir ırmağın, aynı zamanda kaynağına doğru yolculuk edebilmesini çağrıştıran bir süreç, kaynağına ulaşılamasa da yolculuğun kendisine değer.(*****)



Engin Geçtan
Zamane
syf.- (*14-15), (**65-66), (***67),(****99), (*****100)
Metis Yayınları