22 Ekim 2016 Cumartesi

Göçmen çiçek




Aykırı bir uçurumum yolunun üzerinde
Elini uzatacağın dalları yamacında saklayan
Birdenbire patlayan
Bir çığlığım sessizliğinde
Ele güne karşı seni utandıran.

Yaz günü palto giyerim
Ceplerim dolu dolu şiir
Gören beni deli sanır
Adım kaçığa çıkar
Keşke kaçsam
Keşke kaçabilsem şu dünyadan.

Aykırı bir şiirim kitabının arasında
Kargacık burgacık bir yazıyla yazılmış
Sondan okumaya başla
Nokta koy her dizenin önüne
Anlamaya calış...


Bedeninin bir noktasından dalıp
Yüreğini bulabilirim
Geceyse, başlar yastığa düşerse
Ve yorgunsa yüzün
Yıldızları soluğumla bir bir ateşleyip
Kandiller gibi başucuna koyabilirim..
Ey bütün tufanların ardında
Bulduğum dinginlik!
Göçmen çiçeği dünyanın
Köklerini ardısıra sürükleyen çılgınlık!
Madem ki yaşam bu
Madem ki taşın taş olmaktan öte
Bir umarı yok
Bir türkü söyle kadınım
Yürüsün dünyaya mutluluk....


Yağıyor incecik bir yağmur dışarıda
Yüzün çamurlar üstünde tüten buhur
Islak toprak kokusu
Doluyor odama
Sıkılıyorum
Kitapların üstüme yıkılacağından
Korkuyorum şimdi
Yel esiyor
Söküyor duvardaki bir resmi
Yerine senin yüzünü koyuyor.

Yüzün şimdi karşımda
Yüzün akşam karanlığında
Toprağın üstüne bırakılmış
Bir demet çicek gibi parlıyor...

O zaman açıyorum
Bütün perdeleri
O zaman yakıyorum
Bütün ışıkları
Camları darmadağın ediyorum
Yüzünü avuçlarıma alıyorum
Alnını öpüyorum
Dünyayı öper gibi...


Sana uzanamadığım gün
Ellerim yok sanıyorum
Senin bakışlarını yakalayamadığım gün
Gözlerim yok..
O zaman bir yumruk
Bütün gücüyle vuruyor
Eski bir piyanonun tuşlarına
Binlerce martı
Kayalıklara çarparak ölüyor
Ayışığı tutkal gibi
Yapışıyor pencereme
Açamıyorum perdeleri
Şiir yok artık
Türkü dindi..


Meyvelerini taşıyamayan
Ağaçlar gibiyim
Sularını taşıran ırmaklar gibi...
Bu kadar mutluluk çok bana
Onu günlere
Onu aylara bölmeliyim
Ve bir tek gülüşünü senin
Kutlamalıyım yıllarca...


Sana yüreğimden bir sürgün yeri
Göçüp konacak
Bir toprak yaratsam
Kadınım, sarışınlığının bittiği ânı
Gizli bir esmerliğe eklesem...
Göçmen çiçek
Her yerin yabancısı
Yolların, yolların ötesinde
Bize bir tek
Yarınlar kaldı
Göğün tükenip, denizin
Başladığı yerde...

Ahmet Erhan
Burada Gömülüdür
Syf.-(228-232)
Foto: Le Petit Soldat
Kırmızı Kedi Yayınevi

21 Mayıs 2016 Cumartesi

"Hepimiz Sınırdaki İnsanlarız"

   



      Bir yandan çocukça bir dünya cenneti kurma ümidi, diğer yandan kendisinin elde edemediğini başkalarında görmeye katlanamayanların kıskançlığı ile eşitlikçilik, insanların kullanılacak malzeme('insan materyali') statüsüne indirgenmesi keyfiyetine karşı hiçbir savunması olmayan parçalanmış toplumlar yarattı. Kale duvarlarıı yıkıldı ve insanlar korumasız bırakıldı; fakat bunların hepsi bizim rızamızla, çoğu zaman ise sürekli ve dürüst katkılarımızla gerçekleşti. Değiştiren bizleriz, insan hayatının imkânlarını belirleyen şartlar değil, ve kararlar verilirken başka tarafa bakmayı tercih edenlerin ve insanların kanunlarına Allah'ın kanunlarıymış gibi itaat edenlerin şikayet etmeye hiç hakları yok.
      İnsanların, insani bir uyanıklık (basiret) düzeyine ulaşmadan hayvanlara özgü dikkat ve kurnazlığı kaybettikleri söylenebilir. Dünya işleri 'Allah'ı hatırlamalarına' izin vermiyorsa, dünyada kendilerini kuşatan tehlikelere dikkat etmelerini de engeller. Sadece ebedi selametlerini değil, mevcut güvenliklerini de umursamayan bu insanlar, İslâm terminolojisi içinde ifade etmek gerekirse, (iki kere) 'gafiller'dir (gafilûn).
      Plotinus'un "kötü insanlar yönetilenlerin zayıflığındanyararlanır ve bu adildir" sözünü bir kez daha hatırlamakta yarar var. Politik alanda özgürlük güçlü ve uyanık olanın ayrıcalığıdır. İstikrarlı dönemlerde zayıflıktan yararlanılmayabilir fakat çalkantılı dönemlerde, her şey  tek bir potada eritileceğinden hiç kimse savunmasız yaşayamaz veya ağacı saran sarmaşıkları görmemezlikten gelemez... Huzur başka bir yerdedir. Hepimiz sınırdaki insanlarız


Gai Eaton
KALENİN KRALI Modern Dünyada İnsanın Tercih ve Sorumluluğu
Syf-120
İz Yayıncılık

14 Mart 2016 Pazartesi

Her dakika, ayrılığın bıçak ağzıdır

     Her dakika, ayrılığın bıçak ağzıdır: Gırtlağımızı kesebilecek bir bıçağa hayatımızı nasıl emanet edebiliriz? İş, zamanın saatleriyle dakikalarının bizde açtığı yarayı sonsuza kadar iyileştirecek bir merhemi bulmakta. İnsanoğlu, yeryüzünde belirdi belireli, ya cennetten kovulduğu ya da hayatın evriminde geçici bir evre olduğu için eksik kalmıştır. İnsanlar, nerdeyse doğdukları andan başlayarak, kendilerinden kaçarlar. Nereye mi giderler? Durmaksızın kendilerini ararlar. Bir insan asla olduğu kişi değildir, aradığı benliktir. Bir kere kendisine yetişirse ya da yetiştiğine inanırsa, yine ayrılır, kendini geride bırakıp kovalamayı sürdürür. Zamanın çocuğudur o. Zaman onun özü ve zayıflığıdır. Şifa, yalnızca zamanın dışında bulunur. Peki, ya zamanın dışında hiçbir şey ya da hiç kimse yoksa? O zaman, insanoğlu, bu korkunç gerçekle birlikte yaşamaya yazgılıdır. Zamanın yarasını iyileştiren merheme din denir; bir hayat boyu yaramızla birlikte yaşamamız gerektiği bilgisine de felsefe.




Octavio Paz
Çifte Alev Aşk ve Erotizm
Syf.-136
Çeviri: Tomris Uyar
Okuyan Us Yayın