20 Ekim 2014 Pazartesi

Yok Gibi Yaşamak








Boğuk bir bakışın oluyor senin
Bir girdap derinliğinde kayboluyor gibiyim
Yok gibi yaşamak bu kalkıp kurtulmak gibi kalabalıktan
Durma bana türkü söyle anadolu olsun
Susuz dudak gibi çatlak olsun
Karanfil gibi olsun kara çiçek gibi solgun yüzün
Durmadan akıyor kalbim ayaklarına bana karanlık bakma
Ağıyorum bir karanlık karayel saçlarına
Çekme ülkemden nar yangını gözlerini
Beni bu kentten kurtar beni yalnız ko git beni
Arıyorum arıyorum o ilk çağ ırmaklarında sedef ellerini

Susmam seni ürkütmesin içimde çağlar var bilmelisin
Katı bir yalnızlık bu bilmelisin
Kaçmam kendimi bulmam ben senden yoksunum iyi bilmelisin.

Şu yalnızlık çıkmazında önümde niye sen varsın
Niye her şey bir anda kayıyor sen kayıyorsun
Kalbim niçin bu kadar yabancı sen niye yoksun
Birsam yüklü geceleri içimden atamıyorum
Niye bunları bir anda unutamıyorum

Hadi tut elimden gök gibi ölü kadar yalnızım.

                                                             MARAŞ. 1959


Erdem Bayazıt
Şiirler
Syf.-60-61
İz Yayıncılık

"Ben onlardan da çok içerdim!"








  Yıl 1982 idi sanırım; Fethi Naci “Kötü birer sarhoş oldular” dedi bana. Bunu bana, ben İsmet Özel’e, 1974 sonrasında kafa çekmeyen kişiye söyledi. Bahsettiği insanlar Turgut Uyar ve Edip Cansever’di. Bu sözler karşısında Fethi Naci’nin yüzümü bu şairlere buruşturacağımı zannettiği ihtimaldir. Oysa Fethi Naci’nin hiç tahmin etmediği şey oldu. Ben bilakis, gözlerimi parlatarak: "Ne olmuş?" diye sordum, ve sözlerime ‘Eğer namaz kılmıyor olsa idim’ diyerek devam ettim, "Ben onlardan daha çok içerdim." Namaz kılmadığı halde sarhoş gezmeyen adam acınacak, istiskal edilecek ve küçümsenecek birisidir. Evet, öyledir ve devlet bunu kast-ı mahsusla bilmek istemez. Devlet ne ister? Bütün tebanın düğmelerine basılarak idare edilen oyuncaklar olmasını.


İsmet Özel
Desem Öldürürler Demesem Öldüm
Syf.-124
Tiyo

"Yaşamak umrumdaydı"

 



     Sevdiğim kız,; ama beni sevmeyip, yüzüme karşı "Ben hep ne yapacaksam, bunu İsmet'le en iyi şekilde yapacağımı düşünmüşümdür" deyip de beni ebediyyen tavlayan kız, o günlerin birinde "Yayınla şu şiiri artık," demişti, "yoksa vakti geçecek." Ben de ona, "bir şiirin yayınlanma vakti geçecekse, hiç yazılmasın o şiir" diye cevap vermiştim.Yaşamak umrumdaydı. Cevabımın nre onu, ne de bir başkasını tesir altında bırakmadığını fark ettiğim derecede yaşayabildim. Fark edilmek elbette istiyordum. Aksi takdirde şiirle uğraşmamın ne manası vardı?


İsmet Özel
Desem Öldürürler Demesem Öldüm
Syf.-132
Tiyo

3 Ekim 2014 Cuma

Ne bıraktın kurban taşına?







[...]
O zaman soluna döndü Adem. Habil’e, sen,dedi, ne bıraktın kurban taşına?
Habil de kendisini tanımlayarak başladı:
Ben, dedi, hayvancılıkla uğraşırım. Toprağın hiçbir yeri bana ait değildir. Gezer göçerim. Kök salmam. Çünkü hiçbir yere ait değilim. Bilirim ki kalıcı değil geçiciyim, sahip değil misafirim. Sabit değil iğretiyim. En güzelini seçtim koyunlarımın. Gözleri en kara, tüyleri en parlak beyaz, sırtı en kınalı olanı. Bana en içli bakanı, en alışık olanı. En sevdiğimi anlayacağın, hüznü içimi en çok oyacak olanı. Onu götürürken içim acıdı. Görmemek için gözlerinin üzerinden siyah bir bağ geçirdim. Elimden gelse kendi gözlerimi de bağlayacaktım. Ama bildim ki canım acımazsa kurban, kurban olmazdı. Onu kurban taşının üzerine öyle bıraktım.
Bu kadar mı, dedi Adem. Yok, dedi Habil, dahası var.
Beyaz tüylü,kara gözlü koyunumu adak taşına sadece koyun olarak koymadım. Her bir şeyin karşılığı, inancımın ve korkumun ölçeğiydi o. Varlıklarımın cümlesi. Onun yerine adak taşına önce bütün bir sürüyü koydum. Yetmedi. Sevdiğim ne varsa, sevebileceğim ne varsa hepsini koydum. Seni koydum ey baba, içim yandı. Annemi koydum, içim daha çok yandı. Ama vazgeçmedim. Sevgilerin yekunu Sidre’yi koydum. Sidre’yi koyunca zaten geriye ben bile kalmıyordum. Veremeyeceğim ne varsa teker teker değil hepsini birden koydum. En son da güzel gözlü koyunumun yerine adak taşına kendi başımı koydum. Koyacak başka bir şeyim olsa onu da koyacaktım. Ama yoktu, daha fazlasını bulamadım. Öyle ağırdı ki feda ettiklerimin toplamı, kendimi bir tüy gibi hafif hissettim. Yüklerimin tümünü üzerimden attım devirdim. Bütün bir dünya ağırlığını gölge gibi hissettim.


Nazan Bekiroğlu
Lâ Sonsuzluk Hecesi
Syf-293-294
Timaş Yayınları