30 Temmuz 2014 Çarşamba

Yüzü Yağmura Gömülü Düşüm




Duruşun bir ayrılık resmi çiziyor
Akşamın incelen sularına
Susuşun yıkıyor beni en zayıf yerimden
Bilmez miyim içindeki kederi
Yüzü yağmura gömülü düşüm
Böyle buğulu camlarda dalgın
Gözlerin iklimini yitirmiş iki bulut
Bulanıp durur bir uzak rüzgârla
Aykırı mevsimler içinde
Saçların saklar omuzlarındaki yükü...

Dönsen ve öpsem incitmeden
Alının gücenik ülkesini
Benim ömrümsün sen, onurum, geleceğim...
Gitmek hangi acıyı onarır ki
Bilmez misin çare değil üzüntü.


Şükrü Erbaş
Bütün Şiirleri - 1
Syf-59
Kırmızı Kedi Yayınevi

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Tanıdım Seni





Seni yalnızlığından tanıdım 
Kirpikleri kırık çocuk
Çiğneyip durduğun dudaklarından.
Gözlerin küllenmiş yangın yeriydi
Bir eylül göğünün bulut kümeleri
Donuk bakışlarında;
Hüznün nasıl da benziyordu
Benim ilk gençliğime.

Ellerinden tanıdım seni
Yüreğinin yansısı tedirgin ellerinden.
Bir uzak boşluğa yağmur yağıyordu
-Anılardan anılara ince çizikler..-
Yüzün bir türkü sonrasının
Kederli dalgınlığında;
Güldün mü, ben mi yanıldım, bilemiyorum
Ağıt gibi bir alay dudak uçlarında
Gücenik duruşundan tanıdım seni.

Seni kendimden tanıdım çocuk;
Yüreği sürekli çiğnenen bir yol
Gövdesi acılardan acılara köprü
Biraz öfke, biraz umut, çokça onur
Olan kendimden.
Eğildim öptüm yıkık alnından
Uzaktın, kıyamadım sessizliğine
Biraz daha dedim içimden, biraz daha;
Gün olur, onuru güzel çocuk 

Acı da yakışır insanın yüreğine.

1981

Şükrü Erbaş
Bütün Şiirleri - 1
Syf-11
Kırmızı Kedi Yayınevi

20 Temmuz 2014 Pazar

Mırıldanmalar




I

İçimden dedim, beraber yürüyelim olur mu
Varsın gemilerimizi taşıyamasın sular
Varsın yarı yolda uyuya kalsın
Bize gönderilen bahar...

İçimden dedim, beraber yürüyelim olur mu
Varsın gölgemiz olsun hüzün
Dilediği gibi uzatsın canevimize ayaklarını
Varsın annemiz olsun tütün
Hayat daha sert vursun yumruklarını.

II

İçimden dedim, ilmeği kaçmış bir hayat bizimkisi
Nedir alnımızdan öpmek için izimizi süren
Kalmış mıdır kalesi düşmüş bir şehrin cazibesi
Nedir yalnız bize yakışan bu serüven.

Bu serüven ki
Bizden biri yaptı sırtımızdaki hançeri
Ve terketti bizi huzur denen sevgili
Kalakaldık, şaşkınlığın avuçlarında
Billur bir kuş gibi...

III

İçimden dedim, gömülü bir ırmağın yalnızlığıdır bu
Beraber yürüyelim olur mu…


İbrahim Tenekeci
Üç Köpük
Syf-7-8-9
Profil Yayıncılık

18 Temmuz 2014 Cuma

"Ama kedi sever gibi sevmemeliyiz sevdiklerimizi"



  Kedilere benzeyebilseydik keşke. Öyle diyesim geliyor sık sık, bu son
yıllarda.
Yaşadıkları anın iyicene farkındalar gibi. Bir şey bekliyorlarsa bir
deliğin başında, onları oyalayıp oradan uzaklaştırmak pek güç.Bildikleri bir
yerde bildikleri bir iş görülürken, her gün seyrettikleri, kendilerince
katıldıkları (anlayamadığımız, bakarak da bir işe katılınabildiğidir) o işe
sanki ilk kez bakacaklarmış gibi, uyuklamakta oldukları yerden kalkmağa
üşenmeden gidip seyrederler yapılanları... Uykularının hangi katındalarsa, o
katın uykusunu yaşarlar.


Bizlerse, uydurduğumuz bir zamanla övünürken, her işimizi, her sözümüzü o zamanın akışı içinde ötede, ileride, gelecekte varılacak, bir noktaya varmak üzere yapılıyor ya da söyleniyor görürken, yapmakta, söylemekte olduğumuz şeyi unutuveriyoruz. Bir ereğe yönelerek, bir erek düşüne kapılarak giderken, sonraları -biz göçtükten sonra- yaşamımız, daha da ileri vararak, yazgımız adı verilecek bir dizi anın her birinin biricikliğini, değiştirilemezliğini, yerine konmazlığını şuncacık olsun farketmiyoruz. (Bu yaşamın bölük pörçük birkaç anısı bir iki yakınımızın belleğinde kalabilir ya, bunların bir süreklilik, bir anlamlılık taşımış olabileceklerini bilecek tek kişi
-kendimiz- yokluğa karışmış gitmiştir artık).
"Farketmiyoruz" dedim, meğer ki gerçekten sonumuza yaklaşmış olalım. Yanılmıyorsam, kimimiz (yolun oralarında) anlayıp öğreniyor kimi şeyi: Susup dinlemeği örneğin... Yaptığı, gördüğü, işittiği her şeyin ağırlığını bir yerlerinde duymağı; bir çocuk gülüşünün, bir güneş sızıntısının, bir gözyaşının avuçtaki yuvarlaklığını, ferahlatıcı serinliğini, sayısızlığını ya da sayıya gelmezliğini; mutluluğun, acıyı, sevinci art arda, ayırım yapmaksızın yaşamak olabileceğini... Hele biraz yaşlanılmışsa, görülen, işitilen, tadılan her şeye, geçmiş yaşantıların da gelip desteklik, yastıklık edebileceğini...
Ama kedi sever gibi sevmemeliyiz sevdiklerimizi.



Bilge Karasu
Göçmüş Kediler Bahçesi
syf- 212-213
Metis Yayınları

17 Temmuz 2014 Perşembe

"Beni söylenmemiş bir sevgide boğabilirsin"






Sen beni yaşatabilirsin, diye geçirdim içimden.
Başı, gene, evet, dedi.
Ama yaşatmak istemiyorsun çünkü sen
Başı, evet, ben?.. dedi.
Sevildiğini bilmek istersin.
Evet.
Ama sevildiğinin söylenmesini istemezsin. Beni söylenmemiş bir sevgide
boğabilirsin.
Evet.
Çünkü...
Çünkü?..
Bilemiyorum. Galiba... Korkuyorsun.
Evet.
Oyunu kestim. Tatsızlaşıyordu.
Kesmedi o.
Bekliyorum, dedi, evet...
Vazgeç, dedim başımla. Başkan öksürdü. Kıpırdamıştım. Dondum.


Bilge Karasu
Göçmüş Kediler Bahçesi
Syf-157
Metis Yayınları

8 Temmuz 2014 Salı

"Özlem, eksik tanımanın bir sonucudur."






Birbirleriyle sadece göz aşinası olan, her gün, hatta her saat karşılaştıkları, birbirlerini inceledikleri halde, âdetlerin hükmüne ya da kendi kuruntularına tabi olarak ne selam ne konuşma, görünüşte kayıtsız bir yabancılığı devam ettirmek zorunda kalan insanlar arasındaki ilişkiden daha garip, daha nazik bir şey olur mu? Aralarında bir huzursuzluk, hastalık derecesinde bir merak, tanışmak ve fikir alışverişi ihtiyacının tatmin edilmemiş, yapay bir şekilde bastırılmış olmasından doğan bir isteri, özellikle bir tür gergin bir dikkat havası eser. Çünkü insan insanı, hakkında bir yargıda bulunamadığı sürece sever, yüceltir; özlem, eksik tanımanın bir sonucudur.


Thomas Mann
Venedik'te Ölüm
Syf- 72
Can Yayınları

5 Temmuz 2014 Cumartesi

"Bilmiyorsun; öğrenmemişsin ki"




47.

Yaşamda en önemli erdemin,
vermek olduğunu göreceksin-
ama, hep, yıllar boyu,
boyuna aldıktan sonra...

O kadar çok almış olacaksın ki,
vermeyi öğrenmen neredeyse olanaksız
hâle gelmiş olacak.

Oysa, bir kez başka türlü bakabilseydin yaşama;
bir kez, kendini farklı bir biçimde görebilseydin,
ne kadar kolay olabilirdi vermeyi öğrenmen...

Hem de, biliyordun, öğrenmiştin:
"Herkese kendininkini nasıl verebileyim ki!
Bu bana yeter: herkese, kendiminkini veririm"...
- Bilmiyorsun; öğrenmemişsin ki...(*)


71.

Yaşamda yapabileceklerin, zaten, yapabildiklerin
olacak - ama yapabildiklerin, yapabileceklerinden
daha az olabilecek : ıskalayabileceksin - bundan da
korkma, kaçınma; zaten, yapabileceklerini
yapabildiklerinden ayrı, bağımsız olarak
saptayabilseydin, ‘herşeye kâdir’ olurdun!
yapabileceklerine boşver - yapabildiklerini yap!(**)


Oruç Aruoba
de ki işte
syf -  78* - 98**
Metis Yayınları